Sayfalar

8 Kasım 2011 Salı

Melancholia - Lars Von Trier

Dün akşam izledik Lars Von Trier’in son filmi “Melencholia”yı. Film Ekimi’nin galalarından biriydi bu sene Melencholia. Ben de bir Lars Von Trier sever olarak üzülmüştüm gidemediğim için…

En başta film için yorumumu yapayım. Çok beğendim. Klasik Trier tarzı. (sevmeyenin asla katlanamayacağı bir tarz) Çok değişik bir konu, harika oyunculuklar ki özellikle Kirsten Dunst Cannes’da bu filmle almış olduğu en iyi kadın oyuncu ödülünü sonuna kadar hak etmiş. Filmin müzikleri şa-ha-ne. Fotoğraflar başlı başına bir şölen. Bir sergi gezmiş tadı bırakıyor sizde.

Filmin konusuna gelince; Trier 2 kız kardeş üzerinden eğer dünyaya bir gezegen/göktaşı çarpacağını bilseniz hala şu anda mutlu olduğunuz şeylerden mutlu olur, aynılarını yapmaya devam eder miydiniz? Ya da ne yapardınız? Trier filmi için "dünyanın sonu hakkında çok güzel bir film" demiş.




Filmin başında uzun bir giriş bölümü var. Bahsettiğim şahane fotoğraflardan oluşan. Hayli uzun. Ama harika bir müzik eşliğinde kendinizi bırakırsanız, filmin sonunda gerçekten koltuktan kalkarken rahatsız bir şeyler olacağını haber veriyor size. E bana göre de film dediğin, biraz böyle de olmalı.

Sonra ilk bölüm... “justine” evlenmek üzere olan kızkardeş. Çok mutlu bir şekilde gidilen tören… Çok sevilen bir baba, evliliğe inanmayan bir anne ve dünyaya yaklaşmakta olan “melancholia” isimli gezegen. İlk bölüm beni aslına bakarsanız epey zorladı. “Neler oluyor?” diye bayağı bir sorguladım. Not: bu bölümdeki damat Trier’in gerçek hayattaki oğlu imiş.

İkinci bölüm. “Claire” gayet güzel bir evliliği ve Leo adında bir oğlu olan abla. Justine kötü biten düğün gününden sonra onun yanına sığınır. Claire ise melancholia’nın dünyaya yaklaşmasından dolayı çok tedirgindir. Kocası onu teselli etmeye çalışır. İspatlamaya çalışır melancholia’nın dünyaya kesinlikle çarpmayacağını. Ailesinin güvende olmasını ister. Justine ise çok emindir bu çarpışmanın olacağına ve kaçışın olmadığına. Ve sonunda çarpışmanın kaçınılmaz olduğunu anlayan koca da kabul eder ve intihar eder. Claire ve Justine’nin arasında bir konuşma vardır. Claire sorar; Çarptığında ne yapacağız. Leo nerede büyüyecek” diye. Herhalde bir anne olarak insanın aklına ilk gelen şeyler böyle saçmalıklar oluyor. Justine cevap verir; “Dünya kötü. Kimse tarafından özlenmeyecek.”

Ve beni en çok etkileyen sahne de Leo teyzesi Justine’e korktuğunu söyler. Ölmekten korkuyordur. Justine’de “korkma lütfen. Sana hiç sadece teyzelerin yapabildiği bir mağaradan sözetmediler mi yoksa?” der. O mağaraya girdiklerinde çarpmadan etkilenmeyeceklerini söyler Leo’ya. Sonra ormana gidip kamış toplayarak, onlardan çadır tarzı bir şey yaparlar. Claire, Justine ve Leo bu mağaradadırlar işte tam da o çarpma anında.

Filmin sonunda ben çok ağladım, düğümlendim, etkilendim. Gerçekten dünyamıza yarın bir göktaşı çarpacak olsa, neler yapıyor, neler düşünür olurduk?

Lars Von Trier, Cannes’da filmi hakkında yaptığı bir basın toplantısında kendisinin de bir Nazi olduğu gibi şeyler söyleyerek saçmalamış. Birçok film sever tarafından da faşizt olarak zaten çoktan damgayı yemiş. Ama iyi bir Trier izleyici olarak onun bir faşist, nazi yanlısı, hitler sever olduğuna inanamam. Mümkün değil. Bence usta başka bir şeyler söylemeye çalışıyor o sözleriyle. Daha sonra özürde dilemiş ilgili kesimlerden ama adı çıktı artık yapacak bir şey yok. Ben filmlerinin hastasıyım onu bunu bilmem.

İkinci olarakta filmin ne kadar kötü olduğu, ağır olduğu, sıkıcı olduğu, kameranın çok fazla sarsıldığı gibi eleştiriler almış Trier. Ama zaten onun seyircisi filmlerin böyle olduğunu bilir. Evet kabul ediyorum. Kamerası yorucu. Ama sanırım ben başka şeylere daha çok odaklanabiliyorum filmlerinde.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder