Sayfalar

22 Ağustos 2011 Pazartesi

İskender - Elif Şafak


Romanın adı “İskender” ama içinde İskender’in hikayesi sadece diğer hikayelerden biri.... Bu kitap öncelikle bir kültür çatışması hikayesi, bir aşk hikayesi, bir ailenin kurulumu ve yıkımı hikayesi, tesadüf olmayan tesadüfler hikayesi.....



Kitaptaki tüm kişilerin hikayelerini ayrı ayrı yazmış Elif Şafak. Önce Pembe’yi okuyorsunuz. Kimdir? Nereden gelmiştir? Niye gelmiştir? Sonra Adem’i, Roksana’yı, Cemile’yi, Tarık’ı, Yunus’u, Esma’yı, Tobiko’yu ve diğerlerini. Hepsinin hayatları bir şekilde birbirleriyle geçişiyor. Birbirlerinin hayatlarına dokunuyorlar. Zararları da oluyor, yararları da. Yazar hepsini kişi kişi, olay olay anlatıyor.


Harika bir kurgusu var. Romandaki karakterler o kadar gerçekler ki, hikayelerini yılda kaç kez gazetelerde okuyor, TV’de seyrediyoruz.


Kimi zaman hikayelerde kızgınlıklar yaşatıyor size, kimi zaman acıma hissiyle yanıyor yüreğiniz. Kimi zaman da o insanların çaresizliğini yaşıyorsunuz.


Bir namus cinayeti sözkonusu. Ama kimin namusu ve kim işliyor aslında bu cinayeti....


Berzo ve Naze, erkek çocuk sahibi olmak için uğraşan bir karı-koca. 7 kız çocuğundan sonra 8.ye ikiz kız çocuğu olarak sahip olurlarsa bunun bir nedeni var mıdır? Ve aradan uzun yıllar geçtikten sonra o baba “işte şimdi anladım neden benim bir oğlum yok, allah neden bana bir oğul vermedi” diye bir cümle kursa ama yine de zavallı Hediye’nin sonu değişmese....


İnsanın olduğu her yerde bir ötekeleştirme çabası hep var. Yazar bunu da hikayeler de gayet vurucu bir şekilde getirmiş önümüze. Her insanın, aynı köydeki her ailenin ayrı bir hikayesi olduğunu biliriz, aynı ailedeki çocukların bile birbirinden farklı olduğunu biliriz de, neden hayatımız boyunca herkesi, herşeyi genellemeler, kategoriler içine sokmaktan kendimizi alamayız. Mesela siz hiç insan niye nefret eder diye sordunuz mu kendinize? Zişan’ın da dediği gibi “başkalarını sitemle, kinle düşündüğünde içindeki bütün enerji onlara gider. Sana hiçbir şey kalmaz.”


İskender hapisten mektuplar yazıyor. Onun hapisteki hayatını ve kişiliğinin gelişimini gözler önüne sermiş yazar. Değişiyor, gelişiyor ama sonuçta o bir katil ve hapishane müdürünün ona söylediği bir gerçekle anlıyor aslında hayatı boyunca bir hapiste yaşayacağını. Çünkü, çıksa bile hiçbir zaman serbest kalamayacaktır. Hayatı boyunca işlediği suçun içinde hapsolmuştur o...


Elias ve Pembe’nin aşk hikayesi bana en çok dokunan oldu. Sevdiği kadına hiçbir zaman istediği kadar yakınlaşamamış ve tanıyamamış bir adamın Pembe’nin ölümüyle hissettikleri beni en çok etkileyen oldu. Mesela, Pembe’nin en sevdiği rengi bile ancak o öldükten sonra diğer birçok bilmedikleriyle öğrenen kişiydi Ellias. Peki ismi Pembe Kader olan bir kadının hayatı ve aşkı nasıl olur acaba?


Yine harika tespitlerden birisi; “Ademoğulları, Havvakızları tuhaf mahluklardı. Kurtçuğa benzetsen alınır, ipekböceğine benzetilmekten keyif duyarlardı. Böceklerden iğrenir ama parmaklarına uğurböceği konsa hayra alamet sayarlardı. Sıçanlardan tiksinir, sincaplara bayılırlardı. Akbabaları itici, kartalları heybetli bulurlardı. Sinekleri hor görür, ateşböceklerine bayılırlardı. Bakır ve demire ehemmiyet vermez, altına taparlardı. Ayaklarının altındaki taşlara dönüp bakmazken mücevherler için delirirlerdi.


Cemile’ye öyle geliyordu ki insanlar her hususta birkaç gözde seçiyor, geri kalanların kıymetini bilmiyorlardı. Halbuki hayat bir devridaim idi. O beğenmedikleri nesneler de en az beğendikleri kadar elzemdi. Bu alemdeki her parça, bir başkasını geliştirmek, iyileştirmek, değiştirmek için yaratılmıştı.”


Kitabı kesinlikle öneriyorum. Elinizden bırakamayacaksınız garantisini de veriyorum. Bu yazıdaki soruların cevaplarını romanda bulacaksınız ve gerçekten çok etkileyici “son”lar sizi bekliyor. Biz insanların her daim güçsüzün yanında olmayı, her insana eşit değer vermeyi başarabilmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Yoksa Elif Şafak’ın dediği gibi “fesatlık ipeğe damlayan mürekkep kadar hızlı yayılıyor. Koyu, kıvamlı...” Bence bize bulaşması an meselesidir.



Dip not:

Evet biliyorum, bugünlerde Elif Şafak pek kimseye yaranamıyor. Okur yazar kısmının o yada bu şekilde tepkilerini alıyor. Herkesin haklı olduğu yerlerde olabilir, haksız olduğu yerlerde. Etrafımda sırf tepki vermek adına onun kitaplarını okumak istemeyen insanlar görüyorum. Ama bence yazarların özel hayatları yazdıkları kitaplardan ayrı düşünülmeli.


Elif Şafak’ın kullandığı Türkçeyi beğeniyorum ki, kitapları İngilizce yazıp, sonra Türkçeye çevirmesine rağmen. Konuları ise, gerçekten vurucu ve bizden hikayeler. Aynı şekilde kurgular mükemmel. Okurken aldığım zevke bakarım, gerisi de beni hiç ilgilendirmez... Varsa bir fikrim onun kişiliği, yaşantısı, tavırları hakkında o da benim düşüncemdir. Okuduğum kitaba karıştırmam. Kitap hakkında intihal olduğu gibi dedikodular duydum ve okudum ama şu anda bu tip dedikodulara da prim vermeye niyetim yok. Zaman her şeyi gösterecektir. Şu anda bu tarz yazımların ve dedikoduların kitabın önüne çıkması bence okuyucu için büyük kayıptır. Düşüncem budur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder