Eylül ayı konumuz “Sistem” sistem hakkında birçok yazı okuduk bu ay. Ben de Kütüphane/Kitaplık sistemi hakkında birşeyler yazmak istedim.
Kütüphane dediğimiz şey aslında bir tür hayat yoldaşıdır. Eğer çocukluğunuzdan beri bir kitaplık sahibi olacak kadar şanslı bir insansanız o kitaplar size içinde yazdıklarından çok daha fazla şey anlatırlar. Taşınırken, temizliğini yaparken, elinize aldığınızda çoooooook uzun zaman önce yaşadığınız bir anıyı anımsayabilirsiniz. Sezen Aksu şarkıları gibi... İyi gününüzde, kötü gününüzde sizinle olan kitaplar vardır mesela. Üzerine bir de kitapçoksever bir eş bulursanız kocaman ve anılarla dolu bir kütüphaneye sahip olursunuz.
Bazı insanlar (ben de onlardan biriyim) dedelerinden ve büyükannelerinden kitaplık miras alacak kadar şanslıdırlar. Çetin Altan “150 sene aynı evde oturmadan şehirli olunmaz. Kütüphane dedelerden, büyükannelerden gelen bir şey olmalıdır. Kimse kendi kendine kütüphane oluşturamaz" der. Bu fikre çok katılmasam bile okuduğumda bir açıdan da aslında çok doğru bir tespit olduğunu düşünmeden edememiştim.
Benim için kitaplıklar çok önemlidir. Yeni tanıdığım insanların evlerindeki kitapları incelemeye bayılırım. Bana o insanlar hakkında aşağı yukarı bir fikir verir bu kitaplıklar. Ya da evimize gelen insanlarla kendi kitaplığımdaki kitaplardan bahsetmeyi, ortak okuduğumuz kitapları konuşmaktan çok zevk alırım. Etrafta kitap görmek beni neşelendirir. Kitaplıkları olmayan, kendi zevklerini evlerine serpiştirmemiş insanların evleri bana mobilya mağazası gibi gelir. Orhan Pamuk evine gelen misafirleri ikiye ayırıyormuş: Manzaraya bakanlar, kütüphaneye bakanlar olarak. Ben kütüphaneye bakanlar tarafındayım sanırım.
Ama biliyorum, evinde kitap bulundurmamak da bir seçimdir. Kitaplık deyip geçmemek gerekir: Temizliği zordur, bakımı zordur, çocuklardan özellikle korumak çok zordur. Ayşe Kulin’in birgün kitaplığının karşısına geçerek tozlanan kitaplarını silkelediğini, tozlarından arındırmaya çalışken kitap tozlarını ve kurtlarını yutarak astım olduğunu okudum.
Kitaplarımı yazmaktan çizmekten, üzerlerine tarih atmaktan zevk alırım. Ben bu kadar hoyrat davranabiliyorken, eşim kitaplara karşı daha kibar. Ben bir not yazarken mesela bir kitabı altlık olarak kullanabilirim. Hemen surat asar buna. Acaba izi kalmış mı diye evirir, çevirir durur. Ben de ona Karl Marx’ın şu lafını hatırlatırım. “Ben kitaplarımın kölesi değilim, kitaplar benim kölem” demiş usta. Böyle ukalalık yaptığıma bakmayın. Malesef bu kadar hoyrat olmama rağmen ben hala kölesiyim onların! Elif Şafak da “biz eşyalar için birer duraktan ibaretiz, onların sahipleri değiliz" der. Belki bir gün ben de bu düşünceyi hayatıma uygulayabilirim, kimbilir?
Okuduğum kitaplardan, incelediğim kitaplıklardan gördüğüm kadarıyla ne kadar çok insan varsa o kadar çok kitaplık sistemi var aslında.
Her derginin birinci sayısını toplayanlar, ilk baskı koleksiyoncuları, Osmanlı ve İslam kültürü kitapları toplayanları, sözlük biriktirenleri, sanat kitaplarını sadece evinde tutanlar, her yeni başladığı kitap için defter tutan insanlar, kitaplığındaki kitap sayısını sabit tutmak için yeni aldığı kitaba karşılık, kitaplığındaki başka bir kitabı arkadaşına hediye edenler.
Kitaplarını ezbere bir düzen içinde tutanlar, o karışıklıkta istediği her kitabı bir hamlede bulabilenler var.
Komet gibi çok sıkışık ve karışık bir kütüphane de aradığını bulabilmek için oturduğu yerden dürbünle bakan insanlar var. Birçok sistem var yani.
Bilge Karasu “akıllı bir adamın binden fazla kitabı olmaz, olsa olsa beş yüz kitabı olur” demiş. Bilmiyorum. Henüz bizim evdeki kitaplar 1000 i geçmedi. Geçerse eğer belki ben de elimden bazı kitapları çıkarmanın yollarını arayabilirim birgün. Aynı şekilde Flaubert “insan 10 kitabı dikkatle okursa büyük bir alim olabilir” demiş. Üzerinde ciddi ciddi düşünülmesi gereken bir söz. Sevgili Borges ise “çok fazla yeni kitap okumuyorum, eski kitapları yeniden okuyorum” demiş. Ah bu ne güzel bir zevktir. Eski kitapları tekrar tekrar okumak. Her okuduğunda başka birşey bulmak. Perihan Mağden ise “herkes hayatta en çok elli kitaba bağlanır. O elli kitap, kişinin İncil’i gibidir. Kalanı biraz hamaliye ve kitap fetişizmi giriyor bence” demiş. Bu söze göre; evet ben bir kitap fetişistiyim. Düzenli kitap alan hatta bir kitabı gözüne kestirdiyse almadan gözüne uyku girmeyen biriyim. Zaten kitap sevginiz bilinirse, kitaplar size kendiliğinden de geliveriyor zaman zaman.
Ali Poyrazoğlu’nun “okumadan uyuyamıyorum, okumadan uyanamıyorum” sözünü de çok kullanırım. Gerçi son bir senedir oğlum sayesinde okumadan çok da güzel uyanıyorum ama...
Bol miktarda o ne demiş, bu ne demişten sonra gelelim benim kitaplığımın sistemine;
Ben türlerine göre ayrılmış bir kitaplığı çok kullanışlı buluyorum. Sonra bu türler içinde aynı yazarın kitapları yan yana geliyor. Vaktim olsa onları birde alfabetik sıraya koymak isterdim.
- Klasikler
- Çağdaş Dönem
- Türk yazarlar
- Şiirler
- Oyunlar
- Sanat kitapları (okumaya incelemeye bayıldığım tarz)
- Fotografçılıkla ilgili kitaplarım, azda olsa yemek kitaplarım
- Çocuk yetiştirme üzerine kitaplar (içeriğini en tasvip etmediklerim. Ama bulunsun dediklerim)
- 5 senelik Milliyet Sanat dergilerim
- Geniş açı ve İz dergilerim
- Sözlükler
- Ve imzalı kitaplarım (bunların içinde de en değerlisi Mina Urgan’ın “Bir dinazorun anıları” kitabıdır.)
Son bir senedir yaşayan ve sevdiğim yazarların yeni kitaplarının birinci baskılarını mutlaka toplamaya çalışıyorum. Bu da benim yeni tutkum oldu.
Bu sistem dışında, yayınevlerine göre, dönemlerine göre, tamamen karışık ama yazarı ya da kitap adına göre alfabetik olarak bir sistem oluşturmakta mümkün.
Benim kitaplığımda mutlaka olması gereken 2 kitap Küçük Prens ve Don Kişot’tur. Başucu kitabı olarakta Montaigne “Denemeler” Gündüz Vassaf “Cennetin Dibi” ve “Cehenneme Övgü” diyebilirim.
En son tatilde arkadaşım Evrim'den bir kitap hediye aldım ve en son arkadaşım Derya’nın kızı Aze’ye bir küçük kitap hediye ettim.
Şimdi siz de yazsanız mesela kendi kitaplık sistemlerinizi ya da hayalinizdeki kitaplığı, başucu kitaplarınızı, en son hediye aldığınız veya hediye ettiğiniz kitapları. Çok güzel bir alışveriş olur sanırım.
Alınacak kitaplar listemize yeni yeni kitaplar ekleriz bu sayede. Dileğim Orhan Pamuk’un dediği gibi "kitaplığımız bize okumuş değil okumamış olduğumuz kitapları hep hatırlatsın ve şevk versin".
Kaynak: Benim kitaplarım - 35 isim 35 kütüphane - Sema Aslan
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder